Ruğan-ı Zeyt [1] Zeytinyağı
Sevgili dostlar bu yazıda ruğan-ı zeyt[2]
üzerine ufak bir kalem oynatma yapacağız. Ruğan Osmanlı Türkçesinde yağ, zeyt
ise zeytindir. Zeytin ağacının Latince adı Ole europea L.dir. Zeytin;
Anadolu kökenli, kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır ve Akdeniz ülkelerinin
hepsinde yetişir. Türkiye’de kayıt altına alınmış 88 çeşidi mevcuttur. Su, yağ,
protein, kül, lif ve şeker ihtiva eder. Yaşlanmayı geciktiren, sağlıklı kalmayı
olanaklı kılan, hastalıklardan koruyan ve iyileştirici özellikleri bulunur.
İslam dünyası, çok geçmişten beri zeytini bilir. Hatta Kur’an’da
birçok yararlı ağaç ve meyve arasında sık sık zeytine ve zeytinden elde edilen
yağa gönderme yapılır.
Osmanlı İmparatorluğu, zeytinyağı üretim ve tüketiminde tarihin
derinliklerine giden bir mirası devralmış ve sürdürmüştür. Öyle ki Osmanlı
egemenliğinde bulunan Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve adalarda zengin bir
zeytincilik kültürü varlığını sürdürmüştür. Zeytin ve zeytinyağının üretimi,
vergilendirilmesi ve pazarlanması belirli kurallara bağlanmış ve bu kurallar
kanunnamelerde açıklanmıştır. Adalarda ve Ege bölgesinde üretilen zeytinyağının
büyük ölçüde İstanbul’a tahsis edilmesi, başkentin gereksiniminin
karşılanmasına yönelik önlem olarak görülmektedir. Adalar içinde Midilli, bu
bağlamda önemli bir merkezdi.
Osmanlı döneminde zeytinyağının büyük bölümü aydınlatma için
kandillerde; yemeklerde ise zeytinyağı yerine tereyağı veya sadeyağın ağırlıklı
olarak kullanıldığı bilinmektedir. Zeytinyağının aydınlatma için kandillerde
kullanılmasının yanı sıra; sabun imali, ilaç yapımı, saray atlarının
koşumlarının yağlanması, tersanenin ihtiyacının karşılanması ve makinelerin
yağlanması gibi farklı alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Öyle ki 17. yüzyıl
saray ziyafetlerinde sadece balık çorbası ve balık[3]
için kullanıldığı kaydedilmiştir. Ancak, imaret tesislerine alınan
zeytinyağının yalnız aydınlatmak için değil aynı zamanda mutfakta da
tüketildiği görülmektedir. 17. yüzyılın ünlü gezginlerinden Corneil le Brun,
İstanbul sakinlerinin, daha doğrusu Türklerin etlerini ve ekmeklerini
tatlandırmak için zeytinyağını kullandıklarına şu şekilde dikkat çekmektedir:
“Türkler
etlerini tatlandırmak için de çoğu kez zeytinyağı tüketmektedirler. Biraz tuzla
birlikte, tereyağı yerine ekmeğin üstüne sürerek de yenilmektedir. Eğer
zeytinyağına biraz limon, ya da sirke ve karabiberle tuz katılıp birlikte
karıştırılırsa kimi balık türleriyle iyi giden bir sos elde edilmektedir.”
Kaynak: Anadolu Üniversitesi Görsel Arşiv. (2014). Olive oil. http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr/Photo/Image/19593,
Erişim Tarihi: 27.07.2017
Günümüz Türk Mutfağı’nda ise yaşadığınız ve bildiğiniz üzere
zeytinyağı tüketimi oldukça fazladır. Profesyonel mutfaklarımızda düzenli
olarak yemeklerde zeytinyağı kullanılmaktadır; menülerimizde özellikle
zeytinyağlı yemeklere yer verilmekte, özellikle salatalara asitliği düşük,
meyvemsi hoş kokulu zeytinyağları gezdirilip servis edilmektedir. Aşağıda
zeytinyağının, mutfağımızda bu günlere gelişini bazı kaynaklarda yer alan
tarifler üzerinden görmeye çalışacağız.
Seçme Örnekler Üzerinden Zeytinyağı
Seçme kaynakları 16. yüzyıl itibariyle başlatıp, 1924 yılında
basılmış olan Osmanlı döneminin son eserlerinden birisiyle bitireceğiz. Bu
şekilde uzun bir dönemi kapsayan Osmanlı tarihi içerisinde öz bir bilgi edinme
şansımız olacak. Nitekim bu şekilde biz aşçılara iş hayatımızda ufak da olsa
bir katkı sağlayabilir düşüncesindeyim.
Yer verdiğimiz kaynakların ilki Derviş Nidaî Mehmed Efendi’nin
(1566-1567) “Menafiü’n-nas” isimli eseri. Mehmed Efendi eserinde
sağlıkla alakalı birçok bilgi aktarmaktadır. Bunlarla birlikte aktardığı
tarifler içerisinde Güvercin yahnisi tarifinde şu şekilde
zeytinyağı kullanılmaktadır:
“Bir miktar
soğan suya doğranıp biraz da tatlı zeytinyağı konulduktan sonra hafif ateşte
pişirilir. Birkaç güvercin yavrusu dahi ayrıca pişirilir. Pişmiş soğan üzerine
dökülüp karıştırılır. En son, birer dirhem tarçın, havlıcan, sâlep dövülüp
karıştırılarak üzerine serpilir.”
Telif olunmuş (1715 yılında) yazılı ilk yemek kitabı olarak kabul
edilen “Ağdiye Risalesi”nde zeytinyağı sadece Terkib-i nuriyye
gibi tariflerde geçmektedir. Burada da temel bir bileşen olarak değil; ele
hamurun yapışmasını engellemek için bir kayganlaştırıcı olarak
kullanılmaktadır. Yani “un, limon suyu veya koruk suyu ve yumurta beyazının
ele zeytinyağı sürülerek yoğrulması sonrası börek yufkası gibi açılması ve
dörder parçaya bükülerek yağda kızartılması sonrası kestirme şeker şerbetine
koyulması ve en son üzerlerine kaymak koyulup kısık ateşte pişirilip, gül suyu
ve tarçın serpilmesi” ile yapılan tatlının yalnızca yoğrulma kısmında yer
almaktadır.
Daha yakın bir zamanda (tahmini 1844 yılı öncesi) Muhammed Kâmil
tarafınca kaleme alınmış olan “Kitabüt Tabbahin” isimli yemek yazmasında
ise zeytinyağı kullanılan tariflere şu örnekler verilebilir. Balık
Çorbası:
“Balık
çorbası a‘lâsı oldur ki evvelâ bir kıyye mikdarı levrek yahut kefal balığından
alup kâ‘ide üzre yaykayup tuzlayalar ba‘dehu yarım kıyye mikdarı soğanı ince
doğrayup kırk elli dirhem rûğan-ı zeyt ile bir tâbe içinde mikdar-ı kifâye tuz
ile bir mikdar kavurup bir kabza na‘na‘ ve bir kabza ma‘denûsi ba‘de‘t-tathîr
ince doğrayup anları dahî soğan ile me‘an tâbede bir mikdar dahî kavırup
ba‘dehu yarım kıyye keskin sirke’i üzerine koyup gereği gibi kaynadalar ba‘dehu
temizce astardan süzüp tekrâr bir büyücek tencere içine koyup ateş üzerine ve
balıkları dahi ince vaz’birle tamam mû’tedilce bişdikde balıkları dahi
kılçıklarından ve zarlarından ayurup ol suyu tekrar astardan süzeler ve
balıkların her pâresini bir bir alup nizâm üzre tabaklara dizeler ba‘dehu elli
kadar yumurtanın fakat sarısını alub bir kab içinde çalkayup mukaddem zikr
olunan süzilmiş su ile karıştırarak hafif ateşte yumurtanın râyihası gidecek
mikdarı tabh olunub ve on kadar limon suyu dahî içine zamm oluna ve iki dirhem
mikdarı za‘feranı ılıcak su içinde bir mikdar bırağub ve süzüp fakat ol renkli
suyu dahî izâfe olındukdan soñra ateşden indirüp tabaklarda müntazım dizilmiş
olan balıkların üzerine dökerek tabaklara taksim ideler ve ince dögilmiş
darçını dahi üzerine eküp biş on saat mikdarı terk ideler zîrâ kemâliyle
soğumak şartdır ba‘dehu tenâvül eyleyeler gayet latîf olur.”
Sarımsaklı sirkeli patlıcan kızartma:
“Mikdar-ı
vâfî badıncanı tekerlek ve incerek doğrayub tuzlu suda bir mikdar tevkifden
soñra dakik-i hâsa bulayub kızgın sade yağa atub kızartup sahna dizeler ba‘dehu
birkaç diş sarımsağı tuz ile gereği gibi döğüb iki üç fincan sirke ilâve
itdikde karışdırub işbu dizilmiş badıncanların üzerine döküp kor üstünde
kaynatub cekdikde indirüb tenavül buyrıla eğer badıncanların temizce zeytun
yağında kızartılur isede fena olmaz.”
Erikli yalancı dolma:
“Yüz dirhem
mikdarı a‘lâ rugan-ı zeyt tabada yandıkda bir kıyye mikdarı soğanı ince
doğrayub bişüreler tamam kararmağa yüz dutdıkda bir kıyye mikdarı dahî
yaykanmış Mısır pirincini vaz‘ idüb karışdıralar cüzî‘ levni dönüb sarardıkda içine iki üç fincan su
koyup birkaç kere dıkırdadıkda indirüb içine tuz ve büber ve darçın ve döğülmüş
kuru na‘na‘ ‘ilâ(v)e itdikde eyüce karışdırub taze haşlanmış asma yaprağına
ince ve uzun sarıp altına asma çubukları dizilmiş tencerenin içine aralarına
çakal eriği ile tertib üzre istif idüb üzerine tencerenin ağzından küçürek
sahan veya lenger ile basdırub ve üstüne çıkar çıkmaz su koyup kapağını
kapadıkda tabh oluna suyını çekdikde bir kere yoklamak lazımdır eğer dirice ise
bir mikdar dahî su konıla çünki her pirincin kuvveti başka derecede olur
meşhuru budur.”
Tarak dolması:
“Birkaç baş
çentilmiş soğanı tabada cüzî‘ rugan-ı
sade ile kavırub içine yaykanmış pirinç dahî tuz ve büber ile koyup ateş
üzerinde vâfî karışdıralar ba‘dehu gereği gibi kazıyub temizlenmiş darakları
bıçak ile açub işbu pirinci içine doldırub tamam oldukda bir vâsl‘ca tencereye
nizâmîla dizüp bir mikdar rugan-ı zeyt ve üzerine çıkınca su koyup dahâ üzerine
bir lenger veya dabak koyup tencerenin kapağını kapadıkda mu‘tedil kor üstünde
âheste bişüreler suyını çekdikde soğuk veyahud
sıcak iken tabaklara tek tek istif idüb tenavül buyrıla işbu darakları
ânifen zikr olundığı midye salması gibide tabh iderler lakîn bu dürlüsinin
da‘amı dahâ nefis olur.”
Mahmud Nemin Bin Tosun’un müellefi olduğu “Aşçıbaşı” isimli
yemek kitabında (1900 yılı) sekiz tane zeytinyağlı yemek geçmektedir. Bunlardan
zeytinyağlı patlıcanlı pilâv:
“Evvelâ
tavaya beş altı kaşık zeytinyağı, beş altı baş kuru soğan ve bir nihâyet
birbuçuk kadar da patlıcan dilinip kuşbaşı doğranıldıkta hepsi bir arada
kavrulur. Pirince göre kaynar suya tuz atılıp tavadaki mahlût[4]
içine boşaltılır ve bu meyânda pirinci de salınır. Suyunu çektikte indirip bir
kıvılcımlı köz ateşe oturtulur ve yarım saat şu hâlde kaldıkta kevgîr ile
karıştırılarak tabağa boşaltılır. Üzerinin bahârâtı da serpilip hemen tenâvül
oluna.”
Zeytinyağlı kuru bakla-börülce:
“Baklanın
evvelce baş cihetinde olan siyahı kesilip kevgîr içinde güzelce yıkamdıkta bir
tencereye konulur. Bir tavaya dört beş kaşık dolgunca zeytinyağı ve o kadar da
çentilmiş soğan ile kavrulup tencereye dökülür ve üzerini haylice geçinceye
kadar kaynar su ilâve edilerek ateşe oturtulur. Hamur gibi ta’bîrince piştikte
indirilip bahârâtı da ilâve olunarak tenâvül oluna, hoş olur. Baklanın küçüğüne
de ful derler ki bu da Beyrut mahsûlâtındandır. Bunun tabhı daha güzel olur.
Börülce de bu usûle ri’âyetle pişirilir ise muntazam olur.”
Zeytinyağlı kuru fasulye:
“Fasulyenin
taşı toprağı ayıklanıp külü durulmuş ve süzülmüş suyu akşamdan ıslağa konulur.
Sabahleyin temizce bir iki def’a yıkandıktan sonra beş altı kaşık dolgunca
zeytinyağına o kadar da kuru soğan çentilerek güzelce kavruldukta bir iki kahve
kaşığı da kırmızı arnavut biberi ve tuzu ile birlikte fasulye tencereye dökülür
ve üzerine sıcak kaynar su dökülüp ateşe oturtulur ve kapağı da gayetle
imtizaclı bir sûrette kapatılır. Bu hâlde iki saat tencere ateşte kaldıkta
helme peydâ ederek fasulye pişmiş bulunur. Şu vechile pişmiş fasulyeye bazen
limon veya sirke ilave ederler ise de artık orası tabî’ate mütehavvildir[5].
Pek güzel olur.”
Zeytinyağlı lahana dolması:
“Altı yedi
kaşık rugan-ı zeyte o kadar da kuru soğan çentilerek kavruldukta biraz tarçın
ve pirinci dirice pişirecek kadar su konulup ayılanmış pirinç de salınarak
pilâv edilip tava ateşten indirilir. (Arzu edilir ise fıstık ve kuş üzümü dahi
konulur.) Lahananın ne üst ve ne de göbeğine yakın hemen orta yapraklarından
haşlayıp her biri tahmînen orta parmak kalınlığında olmak üzere dolma sarılarak
tencereye istif olunur. Üzerine temizce bir kiremit ve kiremidi geçinceye kadar
da su konulup tuz ilavesiyle köz ateşe oturtulur. Bir saat kadar şu hâlde
kaldıkta ateşten indirip evvelâ bir tabağa boşaltmalı, soğudukta diğer bir
tabağa bir sıra dolma ve az tarçın tozu ve limon suyu serpilerek şu yolda
muntazaman istif olundukta tenâvül oluna, bu türlü dolma ehl-i zevk ve işrete
bâdî[6]-i
neş’edir.”
Zeytinyağlı patlıcan dolması:
“Zeytinyağlı
lahana dolması gibi içi yapılıp patlıcanın uzuncalarından sap cihetinden
kesilip hususî dolma bıçaklarıyla içi çıkarıldıkta hazırlanmış içten doldurup
kapağı kapatılarak tencereye istif olunur. Ba‘de üzerine bir kiremit konularak
ve su ilâvesiyle ateşe oturtulur. Suyunu çektikte indirip soğuk soğuk tenâvül
oluna, pek nefîs olur.”
Zeytinyağlı pırasa-taze fasulye:
“Pırasa
temizlenip yıkanıp ve suyu süzülüp bir tencereye konuldukta dört beş kaşık
kadar zeytinyağına ve kaşığı mikdârınca soğan çentilip kavrularak tencereye
boşaltılır. Ve üzerine tuz ve bahârâtı da ilâve olundukta üzerine kaynar et
suyu boşaltılıp köz ateşe oturtulur. Bir kahve kaşığı da şeker mezkûr tencereye
atılıp bir buçuk saat ateşte kaldıkta indirilir, soğudukta tabağa taksîm olunur.
Pek güzel olur. Taze fasulye de ayıklandıkta aynı pırasa gibi pişirilir. Taze
bakla da bu vechile tabh olunur ise de bunda fazla olarak bir kısım da dereotu
doğranılır ki bu da baklaya başkaca bir lezzet bahş eder.”
Zeytinyağlı taratorlu tarhana çorbası:
“… pişip
tencere aşağıya indikte beş altı diş kadar sarımsak temizleyip biraz tuz ile
ağaç (Malatyakârî) havanda güzelce dövdükten sonra üzerine üç kaşık kadar hâlis
zeytinyağı dökülerek havan derûnunda sarımsak ile güzelce hallolundukta çorba
tenceresi içine boşaltılır ki buna da zeytinyağlı taratorlu tarhana çorbası
derler. Fakat bu hâlde buna artım kıyma koymaya lüzum kalmaz. Ve ekseri sahil
boylarında tarhana çorbasını bu usûle ri‘ayetle tabhederler ki fi’l-hakika pek
güzel olur.”
Zeytinyağıyla yalancı yaprak dolması:
“Yaprak şu
iki hâlde de tedârik olunadursun tavaya beş altı kaşık zeytinyağı konulup beş
altı da soğan çentilerek kavruldukta üzerine mikdâr-ı kifâye tuz ve su ilâve
olunur, pirinç ayılanıp yıkandıkta yarı pişecek kadar suyu olmak üzere salınır.
Suyunu çektikte tavayı indirip karıştırıp yaprak dolması gibi sarmaya başlanır.
Bu dolma da bir parça irice sarılmalı. Ve huna pişerken ekşi çakal eriği veya
koruk da ilâve olunmalıdır. Mevsîmi değil ise piştikten sonra limon suyu
gezdirilir. Ve bahârâttan tarçın da serpilir.”
Zeytinyağlı yer elması:
“Yer elması
temizce yıkanıp kabukları incerek soyulup gayri muntazam ikişer içer parça
edildikte bir tencereye koymalı. Diğer bir tavaya üç dört kaşık dolgunca
zeytinyağı ve üç baş da kuru soğan doğranılıp kavruldukta az da domates peltesi
ve biraz da Arnavut biberi, tuz ve bahârât sairesi de ilâve olunarak güzelce
kızardıkta tava tencereye aktarma olunur. Ve üzerini geçinceye kadar haylice
kaynar su konulup ateşe oturtulur ve tahmînen cevizden kabaca şeker atılır. Bu
halli iki saat kadar ateşte kaldıkta tencereyi indirip tabaklara tevzî‘[7]
ve soğudukta tenâvül olunmalı. Pek nefis ve lezîz olur.”
Ve son olarak Hadiye Fahriye’nin “Yemek Kitabı” isimli
(1924) kitabında yer alan zeytinyağı kullanılan tariflerden örnekler
aktarıyorum. Domates pilakisi:
“Soğanı ince
halka doğra. Kızgın zeytinyağında kızart, maydanozu karıştır. Tepsinin altına
bir kısmını döşe. Domateslerin kabuklarını soy, halka halka soğanların üzerine
doğra. Kalan soğanı domateslerin üzerine yay. Bir domatesin suyunu çıkar, tuz
ve limon suyu karıştır, tepsiye gezdir. Hafif ateşte pişir.”
Ekşili kabak:
“Kabakların
kabuğunu kazı, tekerlek veya uzunlamasına dilimle, una bula, fazla ununu
silkele, kızgın zeytinyağında kızart. Artan yağda halka doğranmış soğanı da
kızart. Bir tencereye bir sıra kabak, bir sıra soğan yerleştir. Üzerine tuz ve
şekerini serp. Su ve sirkeyi ilave et, yağına ininceye kadar pişir, sofraya
soğuk al. Patlıcanla da aynı biçimde yapılır.”
İmam bayıldı:
“Patlıcanların
saplarını bir santim uzun bırak, kes. Yeşil kısımlarını kes, çıkar. Kabuklarını
ister tamamen, ister alaca soy. Karnını yar, tuzla 20 dakika beklet, acı suyunu
sık, yıka, süzdür. Kızgın zeytinyağının yarısında kızart. Soğanları ince halka
doğra, artan zeytinyağında kızart, kıyılmış sarımsakları ilave et, çevir.
Domateslerin kabuklarını al, küçük doğra, ilave et, çevir. Tuz ek, karıştır.
Ateşten al. Patlıcanların arasına doldur, kenarlı tepsiye diz. Sıcak su ve
şeker ilave et, soğanlardan artan yağı ilave et, hafif ateşte pişir. İstenirse
ateşten alındıktan sonra maydanoz da ilave edilebilir.”
Marul cacığı:
“Marulları
yıka, çok ince kıy. Sarımsakları tuzla döv, yoğurda ilave et, ezerek koyu boza
kıvamına getir. Marulları ilave et. Kâselere al, üzerine kıyılmış dereotu koy,
zeytinyağı gezdir. Marul köküyle veya semizotuyla da aynı biçimde hazırlanır.”
Enginar dolması:
“Enginarları
iki sıra iç kabukları kalacak biçimde soy, içini temizle. Tuz ve limon sıkılmış
suda beklet. Sudan çıkar, yarım limonun içini enginarların her tarafına sür.
Dolma içini doldur, tencereye diz. Kaynar suyu, şeker ve zeytinyağını ilave et.
Tencerenin ağzına yağlı kâğıt kapatarak, suyunu çekinceye kadar hafif ateşte
pişir.”
Bakla piyazı:
“Kuru
baklayı sekiz saat öncesinden içme suyunda ıslat. Yeniden içme suyu, limon suyu
ve soğan ilave et, yumuşayıncaya kadar haşla. Süzgeçten geçir, tuz serp, tabağa
al. Soğanları halka doğra, tuz serp, iki dakika beklet. Ov, yıka, avuçla sık. Maydanozu
kıy, soğanla karıştır, ezmenin ortasına koy. Zeytinyağıyla sirke veya limon
suyunu çırp, piyazın üzerine gezdir. Baklalar ezilmeden, haşlandıktan sonra
kabukları alınarak da hazırlanabilir.”
Sonuç olarak zeytinyağı
yüzlerce yıldır Anadolu’da bulunan bir gıda olmasına rağmen, mutfaklarımızda
sıklıkla kullanım alışkanlığının gelişmesi pek de eskilere dayanmamaktadır.
Günümüzde belki de sağlıklı yaşam diyetleri içerisinde yer alması, kanaat
önderlerinin tavsiyelerinde bulunması gibi etkenlerle tüketim sıklığı artmış
olabilir. Her ne olursa olsun gerek kullanıldığı yemekleri güzel bir tada
kavuşturması, gerekse sağlıklı beslenme icabı mutfaklarımızdan, hayatımızdan,
dolayısıyla aşçılık mesleğimizden eksik olmaması gereken bir şey bu zeytinyağı…
Kaynakça
Arıkan, Z. (2006). Midilli-İstanbul Arasında
Zeytinyağı Ticareti. Tarih Araştırmaları Dergisi, 25(40), 1-39.
Baytop, T. (2015). Türkçe Bitki Adları
Sözlüğü (4. b.). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Bülbül, E. (2009). Doğadan Bize...
İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Efendi, D. M. (2015). Ağdiye Risalesi.
(M. E. Özen, Dü.) İstanbul: İşaret Yayınları.
Güldemir, O. (2015). Bir Osmanlı Yemek
Yazması Kitabüt Tabbahin (Muhammed Kâmil). İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Halıcı, N. (2009). Türk Mutfağı.
İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Hatipoğlu, A., & Batman, O. (2014). Osmanlı
Saray Mutfağı’na Ait Gastronomik Unsurların Günümüz Türk Mutfağı İle
Kıyaslanması. Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 11(2), 62-74.
Kanar, M. (2005). Etimolojik Osmanlı Türkçesi
Sözlüğü. İstanbul: Derin Yayınları.
Reindl-Kiel, H. (2006). Cennet Taamları 17.
Yüzyıl Ortalarında Osmanlı Sarayında Resmi Ziyafetler. S. Faroqhi, & C.
K. Neumann (Dü) içinde, Soframız Nur, Hanemiz Mamur Osmanlı Maddi
Kültüründe Yemek ve Barınak (Z. Yelçe, Çev., s. 55-109). İstanbul: Kitap
Yayınevi.
Sakaoğlu, N. (2006). Eski Mutfak Kültürümüzün
Kaynakları. F. Suraiya, & K. Christoph (Dü) içinde, Soframız Nur
Hanemiz Mamur Osmanlı Maddi Kültüründe Yemek ve Barınak (s. 33-45).
İstanbul: Kitap Yayınevi.
Tosun, M. N. (2016). Aşçıbaşı (3. b.).
(P. M. Işın, Dü.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Son Notlar
[1] Bu yazım Matbah Dergisi’nde
yayınlanmıştır. Künyesi:
Güldemir, Osman. (Temmuz-Ağustos 2016). “Ruğan-ı
Zeyt Zeytinyağı”. TAFED Matbah, sayı:
2, s. 56-58.
[2]
revgân-ı zeyt.
[3]
Bu balık yemeklerinde kefal, soğan, karabiber, bahar, maydanoz, safran, sirke,
zeytinyağı, sade yağ, bal, şeker ve badem konulmuş.
[4]
karışık.
[5]
değişir.
[6]
sebep.
[7]
paylaştırma, bölüştürme.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler...