Ruğan-ı Zeyt [1] Zeytinyağı


Sevgili dostlar bu yazıda ruğan-ı zeyt[2] üzerine ufak bir kalem oynatma yapacağız. Ruğan Osmanlı Türkçesinde yağ, zeyt ise zeytindir. Zeytin ağacının Latince adı Ole europea L.dir. Zeytin; Anadolu kökenli, kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır ve Akdeniz ülkelerinin hepsinde yetişir. Türkiye’de kayıt altına alınmış 88 çeşidi mevcuttur. Su, yağ, protein, kül, lif ve şeker ihtiva eder. Yaşlanmayı geciktiren, sağlıklı kalmayı olanaklı kılan, hastalıklardan koruyan ve iyileştirici özellikleri bulunur.
İslam dünyası, çok geçmişten beri zeytini bilir. Hatta Kur’an’da birçok yararlı ağaç ve meyve arasında sık sık zeytine ve zeytinden elde edilen yağa gönderme yapılır.
Osmanlı İmparatorluğu, zeytinyağı üretim ve tüketiminde tarihin derinliklerine giden bir mirası devralmış ve sürdürmüştür. Öyle ki Osmanlı egemenliğinde bulunan Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve adalarda zengin bir zeytincilik kültürü varlığını sürdürmüştür. Zeytin ve zeytinyağının üretimi, vergilendirilmesi ve pazarlanması belirli kurallara bağlanmış ve bu kurallar kanunnamelerde açıklanmıştır. Adalarda ve Ege bölgesinde üretilen zeytinyağının büyük ölçüde İstanbul’a tahsis edilmesi, başkentin gereksiniminin karşılanmasına yönelik önlem olarak görülmektedir. Adalar içinde Midilli, bu bağlamda önemli bir merkezdi.
Osmanlı döneminde zeytinyağının büyük bölümü aydınlatma için kandillerde; yemeklerde ise zeytinyağı yerine tereyağı veya sadeyağın ağırlıklı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Zeytinyağının aydınlatma için kandillerde kullanılmasının yanı sıra; sabun imali, ilaç yapımı, saray atlarının koşumlarının yağlanması, tersanenin ihtiyacının karşılanması ve makinelerin yağlanması gibi farklı alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Öyle ki 17. yüzyıl saray ziyafetlerinde sadece balık çorbası ve balık[3] için kullanıldığı kaydedilmiştir. Ancak, imaret tesislerine alınan zeytinyağının yalnız aydınlatmak için değil aynı zamanda mutfakta da tüketildiği görülmektedir. 17. yüzyılın ünlü gezginlerinden Corneil le Brun, İstanbul sakinlerinin, daha doğrusu Türklerin etlerini ve ekmeklerini tatlandırmak için zeytinyağını kullandıklarına şu şekilde dikkat çekmektedir:
Türkler etlerini tatlandırmak için de çoğu kez zeytinyağı tüketmektedirler. Biraz tuzla birlikte, tereyağı yerine ekmeğin üstüne sürerek de yenilmektedir. Eğer zeytinyağına biraz limon, ya da sirke ve karabiberle tuz katılıp birlikte karıştırılırsa kimi balık türleriyle iyi giden bir sos elde edilmektedir.

Kaynak: Anadolu Üniversitesi Görsel Arşiv. (2014). Olive oil. http://gorselarsiv.anadolu.edu.tr/Photo/Image/19593, Erişim Tarihi: 27.07.2017

Günümüz Türk Mutfağı’nda ise yaşadığınız ve bildiğiniz üzere zeytinyağı tüketimi oldukça fazladır. Profesyonel mutfaklarımızda düzenli olarak yemeklerde zeytinyağı kullanılmaktadır; menülerimizde özellikle zeytinyağlı yemeklere yer verilmekte, özellikle salatalara asitliği düşük, meyvemsi hoş kokulu zeytinyağları gezdirilip servis edilmektedir. Aşağıda zeytinyağının, mutfağımızda bu günlere gelişini bazı kaynaklarda yer alan tarifler üzerinden görmeye çalışacağız.

Seçme Örnekler Üzerinden Zeytinyağı

Seçme kaynakları 16. yüzyıl itibariyle başlatıp, 1924 yılında basılmış olan Osmanlı döneminin son eserlerinden birisiyle bitireceğiz. Bu şekilde uzun bir dönemi kapsayan Osmanlı tarihi içerisinde öz bir bilgi edinme şansımız olacak. Nitekim bu şekilde biz aşçılara iş hayatımızda ufak da olsa bir katkı sağlayabilir düşüncesindeyim.
Yer verdiğimiz kaynakların ilki Derviş Nidaî Mehmed Efendi’nin (1566-1567) “Menafiü’n-nas” isimli eseri. Mehmed Efendi eserinde sağlıkla alakalı birçok bilgi aktarmaktadır. Bunlarla birlikte aktardığı tarifler içerisinde Güvercin yahnisi tarifinde şu şekilde zeytinyağı kullanılmaktadır:
Bir miktar soğan suya doğranıp biraz da tatlı zeytinyağı konulduktan sonra hafif ateşte pişirilir. Birkaç güvercin yavrusu dahi ayrıca pişirilir. Pişmiş soğan üzerine dökülüp karıştırılır. En son, birer dirhem tarçın, havlıcan, sâlep dövülüp karıştırılarak üzerine serpilir.
Telif olunmuş (1715 yılında) yazılı ilk yemek kitabı olarak kabul edilen “Ağdiye Risalesi”nde zeytinyağı sadece Terkib-i nuriyye gibi tariflerde geçmektedir. Burada da temel bir bileşen olarak değil; ele hamurun yapışmasını engellemek için bir kayganlaştırıcı olarak kullanılmaktadır. Yani “un, limon suyu veya koruk suyu ve yumurta beyazının ele zeytinyağı sürülerek yoğrulması sonrası börek yufkası gibi açılması ve dörder parçaya bükülerek yağda kızartılması sonrası kestirme şeker şerbetine koyulması ve en son üzerlerine kaymak koyulup kısık ateşte pişirilip, gül suyu ve tarçın serpilmesi” ile yapılan tatlının yalnızca yoğrulma kısmında yer almaktadır.
Daha yakın bir zamanda (tahmini 1844 yılı öncesi) Muhammed Kâmil tarafınca kaleme alınmış olan “Kitabüt Tabbahin” isimli yemek yazmasında ise zeytinyağı kullanılan tariflere şu örnekler verilebilir. Balık Çorbası:
Balık çorbası a‘lâsı oldur ki evvelâ bir kıyye mikdarı levrek yahut kefal balığından alup kâ‘ide üzre yaykayup tuzlayalar ba‘dehu yarım kıyye mikdarı soğanı ince doğrayup kırk elli dirhem rûğan-ı zeyt ile bir tâbe içinde mikdar-ı kifâye tuz ile bir mikdar kavurup bir kabza na‘na‘ ve bir kabza ma‘denûsi ba‘de‘t-tathîr ince doğrayup anları dahî soğan ile me‘an tâbede bir mikdar dahî kavırup ba‘dehu yarım kıyye keskin sirke’i üzerine koyup gereği gibi kaynadalar ba‘dehu temizce astardan süzüp tekrâr bir büyücek tencere içine koyup ateş üzerine ve balıkları dahi ince vaz’birle tamam mû’tedilce bişdikde balıkları dahi kılçıklarından ve zarlarından ayurup ol suyu tekrar astardan süzeler ve balıkların her pâresini bir bir alup nizâm üzre tabaklara dizeler ba‘dehu elli kadar yumurtanın fakat sarısını alub bir kab içinde çalkayup mukaddem zikr olunan süzilmiş su ile karıştırarak hafif ateşte yumurtanın râyihası gidecek mikdarı tabh olunub ve on kadar limon suyu dahî içine zamm oluna ve iki dirhem mikdarı za‘feranı ılıcak su içinde bir mikdar bırağub ve süzüp fakat ol renkli suyu dahî izâfe olındukdan soñra ateşden indirüp tabaklarda müntazım dizilmiş olan balıkların üzerine dökerek tabaklara taksim ideler ve ince dögilmiş darçını dahi üzerine eküp biş on saat mikdarı terk ideler zîrâ kemâliyle soğumak şartdır ba‘dehu tenâvül eyleyeler gayet latîf olur.
Sarımsaklı sirkeli patlıcan kızartma:
Mikdar-ı vâfî badıncanı tekerlek ve incerek doğrayub tuzlu suda bir mikdar tevkifden soñra dakik-i hâsa bulayub kızgın sade yağa atub kızartup sahna dizeler ba‘dehu birkaç diş sarımsağı tuz ile gereği gibi döğüb iki üç fincan sirke ilâve itdikde karışdırub işbu dizilmiş badıncanların üzerine döküp kor üstünde kaynatub cekdikde indirüb tenavül buyrıla eğer badıncanların temizce zeytun yağında kızartılur isede fena olmaz.
Erikli yalancı dolma:
Yüz dirhem mikdarı a‘lâ rugan-ı zeyt tabada yandıkda bir kıyye mikdarı soğanı ince doğrayub bişüreler tamam kararmağa yüz dutdıkda bir kıyye mikdarı dahî yaykanmış Mısır pirincini vaz‘ idüb karışdıralar cüzî‘  levni dönüb sarardıkda içine iki üç fincan su koyup birkaç kere dıkırdadıkda indirüb içine tuz ve büber ve darçın ve döğülmüş kuru na‘na‘ ‘ilâ(v)e itdikde eyüce karışdırub taze haşlanmış asma yaprağına ince ve uzun sarıp altına asma çubukları dizilmiş tencerenin içine aralarına çakal eriği ile tertib üzre istif idüb üzerine tencerenin ağzından küçürek sahan veya lenger ile basdırub ve üstüne çıkar çıkmaz su koyup kapağını kapadıkda tabh oluna suyını çekdikde bir kere yoklamak lazımdır eğer dirice ise bir mikdar dahî su konıla çünki her pirincin kuvveti başka derecede olur meşhuru budur.
Tarak dolması:
Birkaç baş çentilmiş soğanı tabada cüzî‘   rugan-ı sade ile kavırub içine yaykanmış pirinç dahî tuz ve büber ile koyup ateş üzerinde vâfî karışdıralar ba‘dehu gereği gibi kazıyub temizlenmiş darakları bıçak ile açub işbu pirinci içine doldırub tamam oldukda bir vâsl‘ca tencereye nizâmîla dizüp bir mikdar rugan-ı zeyt ve üzerine çıkınca su koyup dahâ üzerine bir lenger veya dabak koyup tencerenin kapağını kapadıkda mu‘tedil kor üstünde âheste bişüreler suyını çekdikde soğuk veyahud  sıcak iken tabaklara tek tek istif idüb tenavül buyrıla işbu darakları ânifen zikr olundığı midye salması gibide tabh iderler lakîn bu dürlüsinin da‘amı dahâ nefis olur.
Mahmud Nemin Bin Tosun’un müellefi olduğu “Aşçıbaşı” isimli yemek kitabında (1900 yılı) sekiz tane zeytinyağlı yemek geçmektedir. Bunlardan zeytinyağlı patlıcanlı pilâv:
Evvelâ tavaya beş altı kaşık zeytinyağı, beş altı baş kuru soğan ve bir nihâyet birbuçuk kadar da patlıcan dilinip kuşbaşı doğranıldıkta hepsi bir arada kavrulur. Pirince göre kaynar suya tuz atılıp tavadaki mahlût[4] içine boşaltılır ve bu meyânda pirinci de salınır. Suyunu çektikte indirip bir kıvılcımlı köz ateşe oturtulur ve yarım saat şu hâlde kaldıkta kevgîr ile karıştırılarak tabağa boşaltılır. Üzerinin bahârâtı da serpilip hemen tenâvül oluna.
Zeytinyağlı kuru bakla-börülce:
Baklanın evvelce baş cihetinde olan siyahı kesilip kevgîr içinde güzelce yıkamdıkta bir tencereye konulur. Bir tavaya dört beş kaşık dolgunca zeytinyağı ve o kadar da çentilmiş soğan ile kavrulup tencereye dökülür ve üzerini haylice geçinceye kadar kaynar su ilâve edilerek ateşe oturtulur. Hamur gibi ta’bîrince piştikte indirilip bahârâtı da ilâve olunarak tenâvül oluna, hoş olur. Baklanın küçüğüne de ful derler ki bu da Beyrut mahsûlâtındandır. Bunun tabhı daha güzel olur. Börülce de bu usûle ri’âyetle pişirilir ise muntazam olur.
Zeytinyağlı kuru fasulye:
Fasulyenin taşı toprağı ayıklanıp külü durulmuş ve süzülmüş suyu akşamdan ıslağa konulur. Sabahleyin temizce bir iki def’a yıkandıktan sonra beş altı kaşık dolgunca zeytinyağına o kadar da kuru soğan çentilerek güzelce kavruldukta bir iki kahve kaşığı da kırmızı arnavut biberi ve tuzu ile birlikte fasulye tencereye dökülür ve üzerine sıcak kaynar su dökülüp ateşe oturtulur ve kapağı da gayetle imtizaclı bir sûrette kapatılır. Bu hâlde iki saat tencere ateşte kaldıkta helme peydâ ederek fasulye pişmiş bulunur. Şu vechile pişmiş fasulyeye bazen limon veya sirke ilave ederler ise de artık orası tabî’ate mütehavvildir[5]. Pek güzel olur.
Zeytinyağlı lahana dolması:
Altı yedi kaşık rugan-ı zeyte o kadar da kuru soğan çentilerek kavruldukta biraz tarçın ve pirinci dirice pişirecek kadar su konulup ayılanmış pirinç de salınarak pilâv edilip tava ateşten indirilir. (Arzu edilir ise fıstık ve kuş üzümü dahi konulur.) Lahananın ne üst ve ne de göbeğine yakın hemen orta yapraklarından haşlayıp her biri tahmînen orta parmak kalınlığında olmak üzere dolma sarılarak tencereye istif olunur. Üzerine temizce bir kiremit ve kiremidi geçinceye kadar da su konulup tuz ilavesiyle köz ateşe oturtulur. Bir saat kadar şu hâlde kaldıkta ateşten indirip evvelâ bir tabağa boşaltmalı, soğudukta diğer bir tabağa bir sıra dolma ve az tarçın tozu ve limon suyu serpilerek şu yolda muntazaman istif olundukta tenâvül oluna, bu türlü dolma ehl-i zevk ve işrete bâdî[6]-i neş’edir.
Zeytinyağlı patlıcan dolması:
Zeytinyağlı lahana dolması gibi içi yapılıp patlıcanın uzuncalarından sap cihetinden kesilip hususî dolma bıçaklarıyla içi çıkarıldıkta hazırlanmış içten doldurup kapağı kapatılarak tencereye istif olunur. Ba‘de üzerine bir kiremit konularak ve su ilâvesiyle ateşe oturtulur. Suyunu çektikte indirip soğuk soğuk tenâvül oluna, pek nefîs olur.
Zeytinyağlı pırasa-taze fasulye:
Pırasa temizlenip yıkanıp ve suyu süzülüp bir tencereye konuldukta dört beş kaşık kadar zeytinyağına ve kaşığı mikdârınca soğan çentilip kavrularak tencereye boşaltılır. Ve üzerine tuz ve bahârâtı da ilâve olundukta üzerine kaynar et suyu boşaltılıp köz ateşe oturtulur. Bir kahve kaşığı da şeker mezkûr tencereye atılıp bir buçuk saat ateşte kaldıkta indirilir, soğudukta tabağa taksîm olunur. Pek güzel olur. Taze fasulye de ayıklandıkta aynı pırasa gibi pişirilir. Taze bakla da bu vechile tabh olunur ise de bunda fazla olarak bir kısım da dereotu doğranılır ki bu da baklaya başkaca bir lezzet bahş eder.

Zeytinyağlı taratorlu tarhana çorbası:
“… pişip tencere aşağıya indikte beş altı diş kadar sarımsak temizleyip biraz tuz ile ağaç (Malatyakârî) havanda güzelce dövdükten sonra üzerine üç kaşık kadar hâlis zeytinyağı dökülerek havan derûnunda sarımsak ile güzelce hallolundukta çorba tenceresi içine boşaltılır ki buna da zeytinyağlı taratorlu tarhana çorbası derler. Fakat bu hâlde buna artım kıyma koymaya lüzum kalmaz. Ve ekseri sahil boylarında tarhana çorbasını bu usûle ri‘ayetle tabhederler ki fi’l-hakika pek güzel olur.
Zeytinyağıyla yalancı yaprak dolması:
Yaprak şu iki hâlde de tedârik olunadursun tavaya beş altı kaşık zeytinyağı konulup beş altı da soğan çentilerek kavruldukta üzerine mikdâr-ı kifâye tuz ve su ilâve olunur, pirinç ayılanıp yıkandıkta yarı pişecek kadar suyu olmak üzere salınır. Suyunu çektikte tavayı indirip karıştırıp yaprak dolması gibi sarmaya başlanır. Bu dolma da bir parça irice sarılmalı. Ve huna pişerken ekşi çakal eriği veya koruk da ilâve olunmalıdır. Mevsîmi değil ise piştikten sonra limon suyu gezdirilir. Ve bahârâttan tarçın da serpilir.
Zeytinyağlı yer elması:
Yer elması temizce yıkanıp kabukları incerek soyulup gayri muntazam ikişer içer parça edildikte bir tencereye koymalı. Diğer bir tavaya üç dört kaşık dolgunca zeytinyağı ve üç baş da kuru soğan doğranılıp kavruldukta az da domates peltesi ve biraz da Arnavut biberi, tuz ve bahârât sairesi de ilâve olunarak güzelce kızardıkta tava tencereye aktarma olunur. Ve üzerini geçinceye kadar haylice kaynar su konulup ateşe oturtulur ve tahmînen cevizden kabaca şeker atılır. Bu halli iki saat kadar ateşte kaldıkta tencereyi indirip tabaklara tevzî‘[7] ve soğudukta tenâvül olunmalı. Pek nefis ve lezîz olur.
Ve son olarak Hadiye Fahriye’nin “Yemek Kitabı” isimli (1924) kitabında yer alan zeytinyağı kullanılan tariflerden örnekler aktarıyorum. Domates pilakisi:
Soğanı ince halka doğra. Kızgın zeytinyağında kızart, maydanozu karıştır. Tepsinin altına bir kısmını döşe. Domateslerin kabuklarını soy, halka halka soğanların üzerine doğra. Kalan soğanı domateslerin üzerine yay. Bir domatesin suyunu çıkar, tuz ve limon suyu karıştır, tepsiye gezdir. Hafif ateşte pişir.
Ekşili kabak:
Kabakların kabuğunu kazı, tekerlek veya uzunlamasına dilimle, una bula, fazla ununu silkele, kızgın zeytinyağında kızart. Artan yağda halka doğranmış soğanı da kızart. Bir tencereye bir sıra kabak, bir sıra soğan yerleştir. Üzerine tuz ve şekerini serp. Su ve sirkeyi ilave et, yağına ininceye kadar pişir, sofraya soğuk al. Patlıcanla da aynı biçimde yapılır.
İmam bayıldı:
Patlıcanların saplarını bir santim uzun bırak, kes. Yeşil kısımlarını kes, çıkar. Kabuklarını ister tamamen, ister alaca soy. Karnını yar, tuzla 20 dakika beklet, acı suyunu sık, yıka, süzdür. Kızgın zeytinyağının yarısında kızart. Soğanları ince halka doğra, artan zeytinyağında kızart, kıyılmış sarımsakları ilave et, çevir. Domateslerin kabuklarını al, küçük doğra, ilave et, çevir. Tuz ek, karıştır. Ateşten al. Patlıcanların arasına doldur, kenarlı tepsiye diz. Sıcak su ve şeker ilave et, soğanlardan artan yağı ilave et, hafif ateşte pişir. İstenirse ateşten alındıktan sonra maydanoz da ilave edilebilir.
Marul cacığı:
Marulları yıka, çok ince kıy. Sarımsakları tuzla döv, yoğurda ilave et, ezerek koyu boza kıvamına getir. Marulları ilave et. Kâselere al, üzerine kıyılmış dereotu koy, zeytinyağı gezdir. Marul köküyle veya semizotuyla da aynı biçimde hazırlanır.
Enginar dolması:
Enginarları iki sıra iç kabukları kalacak biçimde soy, içini temizle. Tuz ve limon sıkılmış suda beklet. Sudan çıkar, yarım limonun içini enginarların her tarafına sür. Dolma içini doldur, tencereye diz. Kaynar suyu, şeker ve zeytinyağını ilave et. Tencerenin ağzına yağlı kâğıt kapatarak, suyunu çekinceye kadar hafif ateşte pişir.
Bakla piyazı:
Kuru baklayı sekiz saat öncesinden içme suyunda ıslat. Yeniden içme suyu, limon suyu ve soğan ilave et, yumuşayıncaya kadar haşla. Süzgeçten geçir, tuz serp, tabağa al. Soğanları halka doğra, tuz serp, iki dakika beklet. Ov, yıka, avuçla sık. Maydanozu kıy, soğanla karıştır, ezmenin ortasına koy. Zeytinyağıyla sirke veya limon suyunu çırp, piyazın üzerine gezdir. Baklalar ezilmeden, haşlandıktan sonra kabukları alınarak da hazırlanabilir.
Sonuç olarak zeytinyağı yüzlerce yıldır Anadolu’da bulunan bir gıda olmasına rağmen, mutfaklarımızda sıklıkla kullanım alışkanlığının gelişmesi pek de eskilere dayanmamaktadır. Günümüzde belki de sağlıklı yaşam diyetleri içerisinde yer alması, kanaat önderlerinin tavsiyelerinde bulunması gibi etkenlerle tüketim sıklığı artmış olabilir. Her ne olursa olsun gerek kullanıldığı yemekleri güzel bir tada kavuşturması, gerekse sağlıklı beslenme icabı mutfaklarımızdan, hayatımızdan, dolayısıyla aşçılık mesleğimizden eksik olmaması gereken bir şey bu zeytinyağı…


Kaynakça

Arıkan, Z. (2006). Midilli-İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti. Tarih Araştırmaları Dergisi, 25(40), 1-39.
Baytop, T. (2015). Türkçe Bitki Adları Sözlüğü (4. b.). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Bülbül, E. (2009). Doğadan Bize... İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Efendi, D. M. (2015). Ağdiye Risalesi. (M. E. Özen, Dü.) İstanbul: İşaret Yayınları.
Güldemir, O. (2015). Bir Osmanlı Yemek Yazması Kitabüt Tabbahin (Muhammed Kâmil). İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Halıcı, N. (2009). Türk Mutfağı. İstanbul: Oğlak Yayıncılık.
Hatipoğlu, A., & Batman, O. (2014). Osmanlı Saray Mutfağı’na Ait Gastronomik Unsurların Günümüz Türk Mutfağı İle Kıyaslanması. Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 11(2), 62-74.
Kanar, M. (2005). Etimolojik Osmanlı Türkçesi Sözlüğü. İstanbul: Derin Yayınları.
Reindl-Kiel, H. (2006). Cennet Taamları 17. Yüzyıl Ortalarında Osmanlı Sarayında Resmi Ziyafetler. S. Faroqhi, & C. K. Neumann (Dü) içinde, Soframız Nur, Hanemiz Mamur Osmanlı Maddi Kültüründe Yemek ve Barınak (Z. Yelçe, Çev., s. 55-109). İstanbul: Kitap Yayınevi.
Sakaoğlu, N. (2006). Eski Mutfak Kültürümüzün Kaynakları. F. Suraiya, & K. Christoph (Dü) içinde, Soframız Nur Hanemiz Mamur Osmanlı Maddi Kültüründe Yemek ve Barınak (s. 33-45). İstanbul: Kitap Yayınevi.
Tosun, M. N. (2016). Aşçıbaşı (3. b.). (P. M. Işın, Dü.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.


Son Notlar

[1] Bu yazım Matbah Dergisi’nde yayınlanmıştır. Künyesi:
Güldemir, Osman. (Temmuz-Ağustos 2016). “Ruğan-ı Zeyt Zeytinyağı”. TAFED Matbah, sayı: 2, s. 56-58.
[2] revgân-ı zeyt.
[3] Bu balık yemeklerinde kefal, soğan, karabiber, bahar, maydanoz, safran, sirke, zeytinyağı, sade yağ, bal, şeker ve badem konulmuş.
[4] karışık.
[5] değişir.
[6] sebep.
[7] paylaştırma, bölüştürme.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Doğrama Şekilleri, Usûller ve Özellikleri

Bir Aşçının Temel Özellikleri

Çıraklık/Kalfalık, Ustalık ve Usta Öğreticilik