Kitap: Nereden Çıktı Bu Yemek?

Kısa bir süre önce çok değerli araştırmacı yazar Tolunay SANDIKÇIOĞLU’nun özellikle on yaş ve üzeri çocuklar için kaleme aldığı, ancak yetişkinler için de okuması oldukça zevkli olan bir kitabı çıktı. Adı “Nereden Çıktı Bu Yemek?”. Kitap; çocukların mutfağı, yeme içmeyi ve tabiki bunlarla ilişkili tarihi sevmelerine yönelik yazılmış. Eminim kısa sürede etkilerini göreceğiz…


Kitabın kahramanı olan Tolga, bir ödev kapsamında sevip sevmediği yemekleri araştırmaya koyuluyor ve her yiyecekte okuyucuyu şaşırtıcı ve sade bilgiler aktarıyor. Neler mi bunlar? Meselâ Coğrafi Keşiflerle çikolatanın bulunduğunu öğreniyor. Küçük kardeşi Ayça’nın bebekken bile ağzına çikolata sürdüğünde hoşlandığını aktarıyor. “Roma Dondurması”nın meşhur olmasının kökeninde İtalyanların ilk dondurmayı yapmalarını, İmparator Neron’un hikâyesiyle anlatıyor. Tabi Mersin’in bici bicisine de yer vermeden geçmiyor. Çok sevdiği köftenin ve hamburgerin kökenine de değinerek, sağlıkla ilişkili bilgiler veriyor. Tarihi geçmişimizde Orta Asya’da erkeklerin tatlı yemelerinin hoş karşılanmadığını ve iyi ki o dönemde yaşamadığını dile getirerek; “Ali Muhiddin Hacı Bekir”in lokumu nasıl keşfettiğine kadar bilgiler veriyor. Makarnayı bulanların Çinliler olduğunu, 1889 yılında İtalya’da bir pizza yarışması yapıldığını anlatmadan geçmiyor. “Margherita” isminin nasıl verildiğini belirterek, kendisinin pizzayı mantarsız ve zeytinsiz sevdiği için annesinin özellikle bu şekilde yapması üzerine bu türe “annerita” adını veriyor. Cipsin ne zaman bulunduğunu ve geçmişte ne kadar değerli olduğu, mısırın sıralarının hep çift sayılı olduğu bilgisini veriyor. Portakal, muz, meyve suyu, kiraz, elma vb hakkında çok güzel hikâyeler anlatıyor. Ve Atatürk’ün ağaç, özellikle meyve (iğde) ağacına hassasiyetine de anlamlı bir yer ayırıyor. Gazoz ve kolaya karşı annesinin ne önerdiğini, ıspanak üzerine birçok bilgiyi ve patlıcan yemek çeşitlerinin neler olduğunu, isimlerinin nasıl verildiğini hoş bir dille bizlerle paylaşıyor. Fatih’in “haşerat-ı bahriye” yani deniz böceklerine olan tutkunluğunu, padişahlara pişirilen balıkların kılçıklarının bile alındığını, hatta lüfer yanaklarından bile yemekler yediklerini belirterek; kılçıksız ve zahmetsiz olsa ben de yerim diye hayıflanıyor. Peynir konusunda dört bin yıl önce yaşamış olan Hititlilere kadar geçmişe gidiyor. Çorbayı ve yoğurdu ilk kimin yaptığını, “Kanlıca Yoğurdu”nun özelliğini, Ezo Gelin Çorbası’nın hikâyesini, arıların ayıları neden sokamadıklarını, eski Mezopotamya’da ölülerin neden balla kaplandığını, sütün onun için bir kâbus olduğunu, soğan ve sarımsağı neden hiç sevmediğini, gittikleri yerlerde kimsenin şerbet içer misiniz diye sormadığını yazıyor. En sonunda annesi için özel bir çay bilgisi aktararak bu çalışmadan neler edindiğini özetliyor…
Tek kelimeyle harika!
Özellikle eğitimcilere ve tabiki ilgililere şiddetle tavsiye ediyorum. İyi beslenen toplumların karakterleri ve yaşam biçimleri de o ölçüde olur. Sağlıklı ve güzel bir toplum olalım diye, lezzetler!...

Tolunay SANDIKÇIOĞLU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Doğrama Şekilleri, Usûller ve Özellikleri

Bir Aşçının Temel Özellikleri

Çıraklık/Kalfalık, Ustalık ve Usta Öğreticilik