Kitap: Mutfak Büyücülerimden Masallar
Sevgili okuyucular
sıcağı sıcağına, üzerine notlarımı yeni aktardığım bir kitabı sizlerin de
okuması ümidiyle hemen yazmak istedim.
Birten Engin Naliş’in “MutfakBüyücülerimden Masallar” isimli kitabı Cinius Yayınları’ndan Haziran 2013’de çıktı
ve duyar duymaz okumak istedim. İyiki de elime almışım…
Naliş, mutfak ile
ilgili anılarını samimiyetle kelimelere dökmüş. Bu anılar minik bir kızın
gözünden olunca pek de şirin olmuş. Mutfak sevdalısı, yemek meraklısı Naliş
çocukluğundaki yemekler, ilişkiler, dinler, kültürler ve dahaları ekseninde anılarına
yer vermiş. Büyükanneler, büyükbabalar, teyzeler, komşular, arkadaşlar, Müslümanlık,
Yahudilik, Hıristiyanlık ve yaşama dair birçok şey yemek çemberinde tüm
saflığıyla yansıtılmış. Zaten mutfak kültürü de budur ya; doğumdan ölüme
kadarki süreçteki yeme-içme ile ilgili tüm birikimler, alışkanlıklar,
uygulamalar…
Kısacası, Naliş’in
eseri bir lokmada okunası kitaplardan olmuş. Ayrıca anılarda yer verilen ve fazlasının da
bulunduğu güzel bir tarifler bölümü de oluşturulmuş. Uygulamaya ve Birten Engin
Naliş’in anılarını anımsamaya değer!...
Sizleri sıkmamak ve
biraz da merakta bırakmak adına her zamanki gibi kısa kalıyorum. Sadece aşağıya
kitaptan bazı alıntılar yaparak, lezzetler diliyorum!
“Yemek, sanki
yalnızlığı azaltıyor, paylaşımı arttırıyor, aşk vaat ediyor, sanat taşıyor,
ümit veriyor, arzu uyandırıyor, sevgi katıyor, sevecenliği pekiştiriyor…” (s.
10)
“Olsun, gebertsin…
Ekmeğin fırından çıkmış, sıcacık, ağızda dağılan kıtır kıtırlığı, kokusu ve
tadı değerdi gebertilmeye…” (s. 14)
“Bir şeyin daha
unutulamayacağını hissederim, bilirim. Evimizdeki yemeklerin kokusu,
sofralarımız, o safralardaki yemeklerin damağımızda bıraktığı, yerine
konulamayan, hafızalardan kolay kolay çıkmayan tatları… Çocukluk tatları…” (s.
15)
“Yumurta dünyamızdı
bizim. Dış kabuğu gökyüzü, incecik zar kısmı hava, akı deniz, sarısı yeryüzü
idi… O kısaca yaşam demekti!” (s. 48)
“her şey adabıyla,
usulüyle yapılmalı. Yemeklerdeki malzemeler birbirine yakışmalı, pezevenkleri
unutulmamalı…” (s. 65)
“Kolay mı? Burnuyla
yemeğin pişip pişmediğini anlayabilen biri, elbette sihirbazlığını hazırladığı
tüm yiyeceklere katacaktır…” (s. 71)
“Hepsi aşure
yapıyordu, hepsinin peygamberleri iyi kalpliydi, hepsi bizi doyuruyordu…” (s. 85)
“… temizlenmesi,
yıkanması ve pişirilmesi başkalarına emanet edilemeyecek kadar önem gösterilen
bir malzemeydi işkembe…” (s. 105)
“Ölen ölüyordu, giden
gidiyordu, kalanlar da tatlı yiyordu. Ne fark eder, ha helva ha aşura…” (s. 115)
“… biraz araştırmayla
tüm mutfaklarda mutlaka elle yenen yemeklerin olduğunu ve hatta o yemeklerin
özel olduklarını öğrenişim…” (s. 123)
“Belki de ‘Yemek
yapmak hikaye anlatmak gibi!’ diye düşünenler de olur ve ben asıl amacıma
ulaşmış olurum.” (s. 125)
“ Yemek Duası: Bu yemekleri yapmaya, bir bardak dolusu ‘gülümseme’ ve
bir tutam ‘merakla’ başlayın. Bir demet ‘sabır’, bir kap dolusu ‘özen’ ve bir
çimdik ‘hayal gücü’ ilave edin. Bir tutam ‘yumuşaklık’ ve bir çay kaşığı ‘sevinç’
ekleyip, biraz ‘nezaket’ ve ‘dostluk’ tozu ile kabartın. Bir fincan ‘estetik’,
bir tatlı kaşığı ‘ümit’ ve yeteri kadar ‘alçakgönüllülük’ sosunu çırpın. Yemeğin
tadını arttırmak için, bir çorba kaşığı ‘güven’ ile yarım kase dolusu ‘yaratıcılık’
gücüne ihtiyacınız olacak. Büyük bir ‘sadakat’ tenceresinin içine, bir ölçü ‘inanç’,
iki ölçü ‘aklıselim’ ve birkaç damla ‘hoşgörü’yü azar azar ekleyin. ‘Sevgi’ ile
karın. İki kaşık ‘gülücük’ ve kararınca ‘övgü’yü eksik etmeden, ‘şevk’ ile hiç
durmadan karıştırın ve ‘şükran’ ile tatlandırın.” (s. 126)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler...